Ulusal Tarım Barışı

Umut Ahmet SEYREK

Ziraat Yüksek Mühendisi & Girişimci


Bugün var olan insanın doğayı hatta fezayı ihtiyaçlarına göre kullanıp, inşa ettiği kalıcı yerleşimler içinde geliştirdiği çeşitli yaşam biçimlerinin sonsuza dek sürecek evrimleşme sürecinin başlangıcı bugünden yaklaşık 12 bin yıl öncesinde atalarının gerçekleştirdiği Neolitik Devrim diğer adıyla Tarım Devrimi, bir yönüyle ilk tarım barışı ile başlamıştır.

İnsan tarım sayesinde zaman içerisinde doğada hakimiyet kurmayı öğrenmiştir. Bu süreçte, kazandığı beceriler, edindiği bilgi birikimleri, geliştirdiği teknolojiler ile köyler diyebileceğim yaşam merkezlerinden gelişip muazzam yapısal değişiklikler geçirerek şehirler, medeniyetler ve günümüzün uluslarını kurmuştur.

Mahsul ve hayvan yetiştiriciliği muazzam gelişim göstermiştir. Yeni ihtiyaçlar ve arayışlar neticesinde çeşitli tarıma dayalı endüstriler ortaya çıkmıştır. Keşfine olanak tanınan bambaşka endüstrilerin getirdiği yenilikler ve bolluk sayesinde dünya nüfusu bugün tarih öncesine göre inanılmaz rakamlara erişmiştir.Bu muazzam değişim özellikle son çeyrekte hızlanan tarımdaki eşsiz değişimin eseridir. Lakin, günümüzde İnsanlık için hayati öneme sahip olan tarımın başarısı sanayi devriminin büyülediği gözlerde değersizleşmiştir. Bugün özellikle gelişmiş ülkeler dışındaki bölgelerde "Uluslararası Gıda Krizi ve Açlık" gerçeği şiddetlenmiştir. Milyarlarca insan gıdadan tamamen yoksun veya beslenme sorunları ile karşı karşıyadır. Eşitsiz ve adaletsiz paylaşım sebepleriyle insanlar arasındaki sınıfsal uçurum derinleşmektedir. Hatta yeni nesil dijital dönüşüm ile orta sınıflar kaybolmaya başlamıştır. İnsanlar, birbirinden tamamen kopuk olduğu iki uç sınıfa kutuplaşmaktadır.

Bu radikal dönüşüme rağmen akıl almaz nüfus artışı sürmektedir. Karşıt olarak, ekilebilir arazi kayıpları, iklimsel buhran, kıt kaynakların ciddi düzeyde tükenmesi, mevcut gıdanın kalite ve çeşitlilik bakımından kişi başı faydasının azalması, asıl üreticiler olan çiftçiler tarafında yaşanabilir gelir seviyelerinin giderek düşmesi nedenleriyle geleceğimiz çıkmaza girmektedir. Diğer yandan ileri teknoloji ve yöntemlerin sunabileceği potansiyel iyileşmeye karşın bolluk içinde yoklukçelişkisi oluşmaktadır. Yine de teknolojik dönüşüm, iktisadi kalkınmaya ve dünyanın sağlıklı beslenmesine ilişkin tarımın önemini parlatmaktadır.

Mevcut yetersiz beslenmeye ve açlığa dair ümitsizliğe karşı kurtarıcı bir güvence olarak sunulmaktadır.Tarımı asla hafife alamayız, görmezden gelemeyiz ve çıktısı sadece parasal olan bir eylem olarak değerlendiremeyiz. Tarımın birincil fonksiyonu evvela ekosistem içinde bağımlılıktır. Bu bağımlılık mevsimsel geçişler boyunca doğal kaynaklar ile canlı ve cansız varlıklar arasındaki etkileşimlerin tahmini zor üretimlere endeksidir. Bu nedenle çiftçiler tarımsal değişim ve gelişim sürecinde daima radikal kararlar almalıdırlar. Uzmanların yardımı ile yenilikçi organizasyonlar dahilinde etkin girişimlerde bulunmalıdırlar. Aksi takdirde yoğunlaşan karmaşık sorunlardan kurtulamazlar. Tarımın ikincil fonksiyonunda ele alınacak kritik çıktı ise ekonomidir.

Tarımda her daim ana amaç daha çok üretmek olmuştur. Bunun için girdilerin ve eylemlerin ne derece akılcı, faydacı, çevreci uygulandığı göz ardı edilmiştir.Şuursuzca ve analizlerden yoksun şekilde plansız büyüme ve sanayileşme hedeflerinde ilerlerken tarımın değerini yalnızca GSYH'ye katkısı penceresinden değerlendiren politika yapıcılar aldıkları yanlış kararlarla tehlikeli boyutlarda tarımın hem bütçe hem de istihdam içindeki payının düşmesine sebebiyet vererek ulusu telafisi zor kompleks zararlara maruz bırakmaktadırlar.

Odaklanılması gereken asıl konuİşgücünün tarımdan koparılıp sanayide veya hizmet sektöründe sayısal büyüklüğe eriştirilmesi olmamalıdır. Tarımda önemli olan işgücünün sayısı değildir; önemli olan bilim ile işleyen etkin ve verimli tarım barışı temin etmektir. Ülkenin mevcut doğal kaynaklarının, biliminin, teknolojisinin, beyin gücünün, potansiyelinin en yüksek seviyede kullanılması gerekmektedir. Bu sayede yapacağımız ileri üretim ile her bir bireyin sağlıklı beslenmesini temin etmek mümkün olacaktır. Ayrıca, kendine yeterliliği aşarak dünyanın lider ihracatçısı olunabilecektir. Bu potansiyel sadece yenilebilir gıda olarak sınırlandırılmadan tarımla ilişkisi olan tüm endüstri kollarında da kullanılabilir.

Örneğin, ulus olarak kozmetik veya tekstil pazarında dünya markası olabilecek ürünlerin üretiminde hammadde olarak kullanılacak dünyanın en kaliteli mahsullerini ıslah edip üretmeliyiz. Bu sayede, yetiştirilen çeşidin sanayide lüks tüketim malına dönüşümü ile katma değer yaratmış oluruz. Böylece, ihracat gelirlerinin mevcudun çok çok üstünde büyümesi mümkün olabilecektir. Yalnız bu hipotezde endüstriyel ürünlerin fiyatını tarımsal hammaddelere göre düşüren ikamelerin rekabet gücü dikkate alınmalıdır. Talep pazarında altın denge korunmalıdır. Yaygın bir örnek olarak giyim için doğal lifler (pamuk, yün, jüt) yerine sentetiklerin kullanılması gibi. Sentetik pazarının talebi yoğun olsa dahi katma değeri yüksek tarımsal girdilerin iç ve dış pazarı oluşturulmalıdır. Pahalılık bir yana doğal ürünlerin sağlıkla ilişkisinden dolayı talebi her zaman için büyümeye devam eder. Bilmemiz gereken gerçek, boşlukları olmayan, suni olmayan büyümenin nasıl ve nerede gerçekleşmesi gerektiğidir.Çözümsüz sorunlara sebebiyet vermeyen büyüme modellerinin temelini tarım barışı oluşturur.Tarım barışı ve ekonomik büyüme arasında güçlü ve organik bir bağ vardır. Gerçekte çok çok az ülke, tarımını önce veya eş zamanlı olarak geliştirmeden göreceli sürdürülebilir ekonomik büyümeyi başarabilmiştir. Gelişmiş endüstriyel ekonomilerde tarımsal ürünlere yönelik artan talep tarımsal büyümeyi sürekli olarak harlamıştır. Örneğin Kuzey Amerika ve Avustralya'da artan et talebi yemlik tahıllarda yoğun talebi beraberinde getirmiştir. Ama bu noktada garip bir çelişkide ortaya çıkmıştır. Çiftlik hayvanları için yemlik tahıl, tahıl üretiminin ve tüketiminin büyük bir yüzdesini oluşturmaktadır. Hayvanlara yedirilen tahıl miktarının milyarca insanı besleyebildiği hesaplanmıştır. Günümüz yoksulluğu düşünüldüğünde oldukça manidar bir durumdur. Bilimsel açıdan yaklaşıldığında sindirim döngüsünde ete dönüşen tahıl proteininin yüzde 65 ila 90'ını kaybeder. Bu bağlamda, bir düşünce ekolü çiftlik hayvanlarına yedirilen tahılın aç insanlardan yiyecek çalma olduğunu söyler.

Dünya beslenmesinde tarımsal mahsuller içerisinde en büyük payı tahıllar ve tarla bitkileri oluşturmaktadır. Tarımsal ana mahsul tüketiminin hayvandan insana transferi için fakir-zengin ülkeler arasında denge kuracak modeller gerekmektedir. Değerlendirilmesi gereken eldeki bulgular ise biyolojik inovasyonu çabuklaştırmaktır. Bir yanı global bir yanı ulusal çağdaş yeni politikalar üretmek ve destekleyici kaynaklar temin etmektir.Ulusal tarım barışı stratejisi yolundaÖnceki makalelerimde dile getirdiğim Dijitalleşmiş-Dijitalleşememiş ülkeler, başka tanımlama ile Gelişmiş Dünya-Öteki dünya ülkelerinin her birinin ekonomilerinin tarıma bağımlı olup olmamaları yani ekonomilerde çıktının ve istihdamın yüzde kaçının tarımdan oluştuğu değerlendirmesi yanlış bir yaklaşımdır. Doğrusu, ülkenin beslenme ve sağlık kalitesi dikkate alınarak sahip olduğu doğanın ve beşerî niteliklerinin potansiyelini en üst düzeyde kullanarak tarım faaliyetini gerçekleştirmektir. Ardından GSYİH büyümesine katkısı bakımından performans faktörlerinin sosyo-ekonomik politikalar içerisinde analizleri gerçekleştirilmelidir.

Sürdürülebilir tarımsal ve ekonomik büyüme için döviz kurlarının aşırı değer kazandırılması, tarımsal ihracatın vergilendirilmesi, acemi sanayinin yoğun şekilde korunması, girdi bazında dışa bağımlı sanayinin ve vasıfsız hizmet sektörünün özendirilerek büyüme hedeflenmesi ve verimsiz parastatal işleme ve pazarlama gibi yanlışlardan vazgeçilmelidir. Gerekli bileşenler olarak etkin politika yapıcıların, kamusal teşkilatların, bilimcilerin bir araya gelmesi gerekir. Kent-kırsal birliği sağlanarak mükemmel kaynak kullanımı ile ulusal tarım barışı ve stratejisi inşa edilmelidir. 

« Anasayfa